“Zamanın ve mekânın içinde her yana savrulmuş biri… Artık bir kadın değil, hiçbir zaman aydınlatamayacağımız bir olaylar zincirinin ta kendisi, çözülemeyecek bir sorunlar dizisi…”
Francesca Woodman’ın “Kendini Kandırmak” serisini, en sevdiği yazarlardan olan Marcel Proust’un “Kayıp Zamanın İzinde” 5. cilt “Mahpus”ta yazan yukarıdaki cümleler bire bir tanımlar. Kendi imgesiyle yarattığı bunca görüntüye rağmen çözülemeyen hayali görüntüler kadını…
Francesca Woodman, 03 Nisan 1958’de Amerika Denver’da, biri ressam, diğeri seramik sanatçısı olan George ve Betty Woodman çiftinin kızları olarak doğar. Elektronik sanat eğitimi alan, Charles adında bir erkek kardeşi vardır.
1963’ten 1971’e kadar Colorado Boulder’de bir devlet okulunda eğitim görür. Bir yıl sonra başladığı Massachusetts’deki Abbot Academy’de, 13 yaşında fotoğraf çekmeye başlar. 1975 yılında mezun olur. Yaz tatillerini Floransa’da, eski bir çiftlik evinde geçirirler, Francesca piyano dersleri de alır.
1977 yılına kadar Rhode Island Providence Tasarım Okulu’na devam eden Francesca, burs kazanarak, arkadaşı Suzanne Santoro ile Roma’ya gider. O dönemde kendi bedenini kullanarak fotoğraf çalışmalarına başlamıştır. Akıcı bir şekilde İtalyanca konuşabildiği için İtalyan sanatçıları ve entelektüelleri ile rahatlıkla arkadaş olur. İlk fotoğraf sergisini Maldoror Kitapçısı’nın alt katında açar. Maldoror Kitabevi dönemin sürrealist ve dadaist sanatçılarının da çokça vakit geçirdiği bir mekandır. Francesca’nın fotoğraflarında bu dönemin etkileri çokça hissedilir. Fotoğraflarını çekmek için, San Lorenzo kentinde keşfettiği eski bir makarna fabrikasını mekân olarak kullanır. Vücudunun inceliği ile soyulmuş, eski duvarların sertliğini aynı kare içinde birleştirir.
1978 yılında mezuniyetini tamamlamak için Amerika’ya Rhode Island’a geri döner. The Alternative Museum’da çalışmalarını sergiler. “Some Disordered Interior Geometries” (Bazı Düzensiz İç Mekân Geometrileri) adında bir de kitap yayınlar.
Okulunu bitirdikten sonra fotoğraf çalışmalarına devam eden Francesca, Moda Fotoğrafçılığı yapmak ister, ancak fotoğrafları eski moda bulunur, reddedilir.
Roma’daki arkadaşlarına yazdığı son mektuplarında Amerika gibi büyük bir şehirde başarılı olmanın zorluklarından, Roma’ya dönme arzusundan bahseder.
19 Ocak 1981 günü, 23 yaşında iken yaşadığı apartmanın penceresinden atlayarak hayatına son verir. Bu trajediden sonra Francesca Woodman ünlü olurken, anne ve babasının hayatı alt üst olur. Bir süre sanata ara veren çift, hala birlikte ve sanatlarıyla geçimlerini sağlamaktalar.
Francesca Woodman 10 yıllık fotoğraf yaşamından geriye 800’den fazla fotoğraf bırakır. Bugüne kadar 120 kare fotoğrafı sergilenmiştir. Bedenini tanımlama biçimi ise, hayatı ve intiharı gibi belirsizliğe sahiptir. Zaman ve mekân arasında sıkışmış bir hayalet gibi objektife yakalanır. İlk dönemlerinde vücudunun hiçbir bölgesini gizlemezken, son çalışmalarında duvar kağıtları, cam, ayna, tutkal ve alçı parçaları ile kaplayarak kendini soyutlaştırdığı görülür.
Birçok sanatçıya, özellikle dönemin feminist sanatçılarına ilham kaynağı olur. Çalışmalarındaki gizem, intihara yakın duruşu, kendi bedenini kendinden farklı bir gerçeklikte algılaması sebebiyle Francesca Woodman’a fotoğrafın Sylvia Plath’ı denilmektedir.
Francesca Woodman ve ailesinin anlatıldığı belgesel
Diğer fotoğraf ustalarının hayat hikayelerini buradan okuyabilirsiniz…