Türkiye’nin ilk kadın savaş fotoğrafçısı. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk kadın gezi fotoğrafçısı.
Semiha Es, Eylül 1912’de İstanbul Vefa’da ailesinin üçüncü çocuğu olarak doğar. Babası Fransızlar’a ait yolcu vapuru işletmelerinde bilet memurluğu yapmaktadır. Semiha babasının ısrarıyla önce Fransızca sonra piyano dersleri alır. Bu arada yine babasının hediye ettiği fotoğraf makinesi ile tanışır.
15 yaşına geldiğinde eve yardımcı olabilmek için ablasının kimlik bilgilerini kullanarak, Fransızların telefon idaresinde santral memuresi olarak çalışmaya başlar. Babasının arkadaşı gazeteci Abidin Daver’in ikna etmesiyle Cumhuriyet Gazetesi’nin düzenlediği güzellik yarışmasına başvurur. Yaşı küçük olduğu için yarışmaya kabul edilmez. O günlerde genç gazeteci Hikmet Feridun Es ile tanışır. Birbirlerine âşık olurlar ve çok kısa sürede evlenirler.
İlk başlarda maddi sıkıntılar çekerler. Hikmet Feridun Es başarılı bir gazetecidir. Birçok yerde yazıları ve röportajları yayınlanmaktadır. Seyahat röportajları yapmaya başlar. Ancak eşini yalnız bırakmak istemez, onu da yanında götürecektir. Fotoğrafçı olarak! Semiha’ya fotoğraf çekmeyi öğretir. Semiha eşinin yaptığı röportajların fotoğraflarını çekecektir.
Semiha Es’in eşi ile birlikte fotoğrafçı olarak çalışmaya başlaması Yedigün Dergisi ile olur. İlk önemli yolculuklarını Amerika’ya yaparlar. Acemi fotoğrafçı Semiha, izin almadan ABD Başkanı Roosevelt’in fotoğrafını çekmeye kalkışınca, korumaların elinden zor kurtarırlar. Hollywood‘da sonradan ABD başkanı olacak Ronald Reagan başta olmak üzere, dönemin bir çok ünlü isminin fotoğraflarını çeker. Fotoğraf makinesi artık vazgeçilmezidir.
Hikmet Feridun Es‘in röportajları gazetede yayımlandığında, Semiha Es’in adı eşinin adının altında küçük puntolarla bazen yazar, bazen de yazmaz. O bunu önemsemez. Kocasının yardımcısı olmak ona yeter.
1950 yılında Kore Savaşı’nın başlaması üzerine Hikmet Feridun Es Hürriyet Gazetesi tarafından savaşı görüntülemesi için görevlendirilir. Tabi ki eşi Semiha Es ile birlikte giderler. 3 yıl boyunca orada kalırlar.
Semiha Es o günleri şöyle anlatır: “Savaşta yaşadıklarım ve gördüklerim, özellikle insani açıdan çok derinden etkiledi beni. Siyasilerin çıkar çatışmaları arasındaki o savaşta, sivillerin düştüğü durumu ve zulmü görmek çok zor ve acı bir tecrübeydi benim için.”
“Çevremizde mermiler uçuşurken, ölümden korktuğumu hiç hatırlamıyorum.”
“Haftanın beş gününü Kore’de cephelerde geçirirdik. Hafta sonlarında askeri uçakla Tokyo’ya giderdik. Hafta boyunca, karargahlarda, kadın gazetecilere ayrılan barakalarda yatardım. Tahta ranzalarda, soyunmaya bile fırsat bulamadan kıvrılır, uyumaya çalışırdım. Cephede bir bölgeden ötekine giderken, bomba yüklü kamyonlarda, sandıkların üzerinde otururduk.”
“Bazen Hikmet’le birlikte, karargahlarda ya da elçiliklerde verilen davetlere çağrılırdık. Kadınlar süslenirler püslenirler, takıp takıştırırlardı. Ben ise, gene o asker pantolonuyla davete giderdim. Kocam da böyle kalabalık toplantıları hiç sevmediği için bizim davette görünmemizle kaybolmamız bir olurdu.”
Savaştan sonra eşi ile ülkeleri gezip röportaj yapmaya devam ederler. Afrika ülkelerinden birinde gezdikleri pazarın fotoğraflarını çekmek ister: “Pazar yeri çok hoşuma gitmişti. Çıplak dolaşan yerli halkın pazar alışverişini enteresan bulmuştum. Fotoğraf makinemi hazırlayıp, çekmeye başlayınca ortalık karıştı. Yerlilerin üzerime geldiklerini gördüm. Hikmet’in yüzü sapsarı kesilmişti. “Canına mı susadın Semiha!” diye bağırdı. Beni o çılgın kalabalığın arasından ite kaka uzaklaştırdılar.”
1987 yılında Hikmet Feridun Es hastalanır. Mesleğini bırakmak zorunda kalır. Doktorlar 3 ay ömrü kaldığını söylerler. Semiha Es’te o tarihten itibaren fotoğraf makinesini rafa kaldırır. Eşini hastaneye göndermez, 1992 yılında eşi ölünceye kadar 5 yıl boyunca ona evde bakar. Bir daha fotoğraf çekmez. 2012 yılının Aralık ayında 100 yaşında hayata veda eder.
Semiha Es’in Kore Savaşı’nda kadın gözüyle çektiği fotoğraflarının tamamı gazetede yer almaz. Yayımlanan fotoğraflarda kahramanlık övülürken, sivil hayat ve savaşın dehşeti görülmemektedir. Oysa o, yerde yatan ölü çocukları, yıkılan evinin kalıntıları içinde kadınları, annesine veda eden askerleri de fotoğraflamıştır.
Ve bunlardan 2008 yılına kadar kimsenin haberi olmaz. 2008 yılında gazeteci Özgür Levent kendisine ulaşır. Semiha Es, tanıştıktan bir gün sonra ona kırmızı bir bavul emanet eder. İçinde yarım asırlık arşivi vardır.
İstanbul Kadın Müzesi, sözlü tarih çalışmalarına başlar. Fakat yasal işlemlerin yavaş sürmesi sebebiyle Semiha Es’in ömrü yetmez.
28-30 Kasım 2013 tarihleri arasında, anısına “Semiha Es Uluslararası Kadın Fotoğrafçılar Sempozyumu” düzenlenir. İstanbul Kadın Müzesi’nin (İKM) “Kadın Kültür Mirası” etkinlikleri çerçevesinde Koç Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Araştırma ve Uygulama Merkezi (KOÇ-KAM) ile Sabancı Üniversitesi Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Çalışmaları Forumu’nun ortak çalışmasıyla Cezayir Toplantı Salonu’nda gerçekleşen sempozyuma dünyanın farklı ülkelerinden ve Türkiye’den önemli kadın fotoğrafçılar ve kadın fotoğrafçılar üzerinde çalışmaları olan kadınlar katılırlar.Yine aynı sempozyuma paralel olarak, küratörlüğünü Laleper Aytek ve Ahu Antmen’in yaptığı, “İkinci Göz: Türkiye’den Kadın Fotoğrafçılar” başlıklı fotoğraf sergisi açılır.
Onur Ödülü verilmesi ve 100. Yaş kutlamasından:
Semiha ES Kadın Fotoğrafçılar Sempozyumundan…
Diğer fotoğraf ustalarının hayat hikayelerini buradan okuyabilirsiniz…