“Hepimiz günün birinde travmatik bir deneyim yaşayacağımızdan korkarız. Benim “hilkat garibelerimse” dünyaya zaten bir travmayla gelmiş, yani hayat imtihanından geçmiştir. O yüzden hepsi birer aristokrattır.”
Freak Photographer (Ucube fotoğrafçısı) olarak ünlenen, “Fotoğraf Sanatının Kafka’sı” denilen Diane Arbus, fotoğraflarını çektiği insanları bu şekilde ifade eder.
1923 yılında zengin Yahudi bir ailenin kızı olarak New York’da doğar. Kürk tüccarlığı yapan ailesi tarafından Park Avenue’deki apartmanlarında iki kardeşiyle birlikte dadılarla, şoförlerle büyütülür. Kendisi çocukluğundan şöyle bahseder: “Ailemin serveti bana hep bir kusur gibi göründü, bundan utandım. Hayatım Transilvanya civarında garip bir Avrupa ülkesinin film setini andıran ortamındaki yapayalnız bir prensesinkini andırıyordu. Her türlü zorlayıcı koşuldan muaf olarak büyüdüm. Acı çektiğim şeylerden biri de hiçbir zaman güç koşulları hissetmemiş olmak ve gerçek dışı gelen bir ortamda yetişmiş olmaktı.”
Diane, babasının mağazalarından birinin reklam fotoğrafçılığını yapan henüz 19 yaşındaki Allan Arbus ile 13 yaşındayken tanışıp âşık olur. İşkolik bir baba ve depresif anne ile geçen sevgisiz aile ortamından kaçmak için bundan iyi bir sebep bulamaz. 18 yaşına geldiğinde ailenin karşı çıkmasına rağmen evlenirler.
Fotoğrafçılık başlıyor…
Allan, Diane’ye fotoğrafçılığı öğretir. Bir süre sonra savaşa gider. Döndükten sonra birlikte fotoğraf stüdyosu açarlar. Doon ve Amy adında iki kızları olur. Doon yazar, Amy ise kendisi gibi fotoğrafçı olacaktır. 1958 yılında eşi ile yollarını ayırır.
Diane; Vogue, Harper’s Bazaar, Esquire gibi dergiler için moda fotoğrafları çeker ve oldukça iyi bir kariyer edinir. Ancak o bununla yetinmez. Stüdyodan çıkarak sokaklardaki gerçek dünyayı aramaya koyulur. Moda fotoğraflarının gerçekte var olmayan bir dünyaya ait olduğunu düşünmektedir ve şöyle der: “Modeller hep aynı tornadan çıkmış gibi. Bakışlar aynı, duruşlar aynı, gülüşler aynı…”
Freak Photographer…
Özgüvenini kazanmasında o dönemde ders aldığı özgür ruhlu fotoğrafçı Lisette Model’in büyük payı vardır. Hilkat Garibeleri Müzesi’ne (Hubert’s Freak Museum) gittikten sonra sokağın insanlarını, eşcinselleri, travestileri, sakatları, ucubeleri, delileri çekmeye başlar. Tek bir kare fotoğraf çekebilmek için o insanlarla günler, haftalar süren uzun zamanlar geçirir.
İleriki zamanlarda sevgilisi olan Marvin Israel; Diane’yı asıl heyecanlandıranın fotoğraf ya da sanat değil, toplumdan dışlanmış insanlarla biraradayken yaşadığı deneyimler olduğunu söyler.
Sokaktaki bu tuhaf insanlar da Arbus’un kendilerini fotoğraflamasına izin vermişler, en doğal halleriyle makineye bakmışlardır. Diane bunun sebebini onlarla ilgilenip, yakınlık kurmasına, başka kimsenin bunu yapmaya cesaret edememesine bağlar.
1963 ve 66 yıllarında Guggenheim ödülünü iki kez alır. MoMa’da The New Documents adlı sergide Lee Friedlander ve Gary Winogrand ile çalışmaları sergilenir.
1971 yılında, 48 yaşında hem uyku ilacı alarak hem de jiletle bileklerini keserek intihar eder. Rivayete göre intiharını kaydetmek üzere küvetin yanına bir üçayakla fotoğraf makinesi yerleştirmiştir. Ama polisler geldiğinde ortada buna işaret eden hiçbir şey bulamazlar.
“Identical Twins” Fotoğrafı…
Diane Arbus’un ölümününden sonra ünü daha çok artar. 2004 yılında “Identical Twins” fotoğrafı 478 bin dolara satılarak dünyanın en pahalı altıncı baskısı olur.
Ünlü fotoğraf eleştirmeni Susan Sontag Diana Arbus’un fotoğrafları için şunu dile getirir: “Arbus’un fotoğraflarının en çarpıcı yanı, onun kurbanlar, talihsizler üzerine yoğunlaşarak sanki sanat fotoğrafının en etkin girişimlerinden birine dahil olması, ancak bunu yaparken böyle bir projenin hizmet etmesi beklenen merhamet uyandırma amacını gütmemesidir.”
“Fotoğraf bir sır hakkındaki sırdır. Ne kadar az bilirseniz, size o kadar çok şey söyler.”
Diane Arbus
Diğer fotoğraf ustalarının hayat hikayelerini buradan okuyabilirsiniz…
Diane ARBUS’un daha fazla bilgi ve tüm fotoğraflarını görmek isterseniz buraya tıklayabilirsiniz…