“Benim işim tanrı ve dinler arasında dönen ekonomi,sosyal ve politik fenomeni tüm çıplaklığıyla sunmak.”
Soyadını kullanmayan Abbas,1944 yılında İran’da doğdu,çocukluğunu belgesel fotoğrafçı olmasına sebep olan özgürlük savaşının ortasında Cezayir’de geçirdikten sonra henüz on sekizindeyken eğitimi olmadığı halde Cezayir Gazetesi’nde yarı zamanlı ilk işine başladı.İşten aldığı keyif onu İngiltere’ye sürükledi ve kitle iletişim eğitimi aldı.68-69 yıllarında Olimpik Komitesine fotoğraf çekti ve 70lerin başında ilk tam zamanlı işine Genç Afriha gazetesinde başladı. Uzun yıllar Biafra, Bangladeş, Kuzey İrlanda, Güney Vietnam ve Afganistan’da zıtlıkları, felaketleri, savaşları fotoğraflayarak gazeteci-fotoğrafçı kimliğini iyice oluşturdu.
70’lerin sonuna doğru hızla gelişen benzin endüstrisiyle değişen sosyal ve ekonomik değişikliği fotoğraflamak üzere İran’a döndü.Bu yıllarda İran’da çektiği fotoğrafların adeta kendi dilleri vardı. 77 yılında Tahran’da bir kuaför salonunda saç rengini değiştiren bir kadını fotoğraflaması henüz gerçekleşmemiş 78 devriminden açıkça bahsediyordu.
İran Devrimi ve Abbas
“Devrim önce küçük çalkantılar olarak başladı, daha sonra bu çalkantılar birleşip koca bir deprem oldular ve ben sadece sokağa çıkıp bu depremi fotoğrafladım” diyen Abbas’ın diğer foto-muhabirlerden farkı en bilinen en görünen olayları fotoğraflamak yerine devrimi insanların ruhlarından, saç renklerinden yansıtmaktı. 80’de İran’dan ayrıldı ve uzun süren İran çalışmalarının ilk sonucu “La Revolution Confisquée (El Konulmuş Devrim)” kitabıyla birlikte dünyayla tanıştı. Bu başarısıyla 81’de dünyanın en önemli foto-muhabir kulübü Magnum Photos’a üyelik hakkı kazandı. Ardından 15 yıl İran’ı daha pasif olarak fotoğraflamaya devam etti ve 95’ten itibaren yeniden düzenli olarak İran’a gidip gelmeyi sürdürdü ancak bu kez şehrin politik gelişimiyle ilgilineyordu ve İslamiyet içindeki derin yolculuğuna başlamış oldu.
Din kavramı, kadının İran’daki yeri, doğrular ve günahlar üzerine sayısız fotoğraf çekti. İran serüveni devam ederken 98-01 yılları arasında Magnum Photos’un başkanlığını üstlendi. 70’lerden itibaren İran’la yaşadı, şehrin tüm değişikliklerini gözlemledi ve bu 30 yılın sonunda adeta tarihi bir belge niteliğindeki en önemli kitabı “Iran Diary (İran Günlüğü)”nü bastı. Kitap Amerika, Asya, Avrupa, Avustralya ve Afrika’nın çok büyük bir bölümünde yayımlandı ve dünyanın bir çok yerinde kitaptaki fotoğraflar sergilendi, 2003 yılında Türkiye’de bu sergiye ev sahipliği yaptı.
Dünya fotoğrafçısı, seyahat tutkunu Abbas 83-86 yılları arasında Meksika’yla tanıştı ve bu buluşma önce “Return To Mexico” (Meksika’ya Dönüş), ardından 93’te hem fotoğrafların hem de tecrübelerinin yer aldığı “Through Ferey Eyes”ı yarattı.
11 Eylül 2000 terör saldırısından sonra Amerika’nın tavrı onu Hıristiyanlığı incelemeye yöneltti. Hıristiyanlığın batı kimliğine bürünmesiyle Animism’e yöneldi. 11 Eylül 2001’de her türlü şiddeti eleştiren sergisini New York’ta açtı.
Abbas’ın fotoğraf görüşü…
Kendi fotoğrafını hayattan gelen, kendiliğinden oluşan, havada asılı bir an olarak değerlendiren Abbas ilk fotoğraf çektiği andan beri siyah-beyaz, 35mm, dikdörtgen formatını hiç değiştirmedi. Geniş açının konu çokluğu nedeniyle ilgiyi dağıttığını ve kolaya kaçmak olduğunu düşünüyor. 21 mm’yi tam bir tembellik olarak değerlendirip söyleşilerinde öğrencilerin 21mm’lerine el koysa da, Eugene Richards gibi geniş açıcıları es geçmiyor. Renkli dünyayı siyah beyaz çekerek insanlara yalan söylemiş gibi göründüğünü ancak onun objektifinden renkli dünya içindeki yaşamın siyah beyaz göründüğünü söyleyen Abbas dünya sorunlarına olan duyarlılığını bir kez daha dile getiriyor.
Sürekli seyahat etmesine rağmen 70’den öldüğü tarih olan 25 Nisan 2018’e kadar evi Paris’teydi… Tam bir Paris tutkunu olmasının sebebini Paris’teki az bozulmuş fiziksel yapı, sınırsız kültürel aktiviteler ve mesleğinin kıymet görmesine bağlıyor…
Tüm bu fotoğrafların arkasında portre çekmeyi sevmeyen, başka bir deyişle makine elindeyken gözünü limitleyemeyen, meraklı bir insan gizli. Abbas’ın en büyük zevki ziyaretçilerin tepkilerini gözlemleyebilmek için kendi sergilerine katılmak ve ziyaretçilerin fotoğrafları anlayış biçimleri içinde kaybolmaktır.
Magnum üyesi, insanlık problemlerine her zaman duyarlı, günümüzün en önemli belgesel fotoğrafçılarından Abbas, başarısını şu sözlerle tanımlıyor:
“Makineme bir film takıp sokağa çıkıyorum ve fotoğraf çekiyorum,işte hepsi bu”.
Diğer fotoğraf ustalarının hayat hikayelerini buradan okuyabilirsiniz…